Fen Dersleri

Hastalıklar

 

 

Kırım-Kongo kanamalı ateşi

KIRIM-KONGO KANAMALI ATEŞİ

 

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Nedir?

 

Kırım-Kongo Hemorajik Ateş (KKHA),keneler tarafından taşınan Nairovirüs isimli bir mikrobiyal etken  tarafından neden olunan ateş, cilt içi ve diğer alanlarda kanama gibi bulgular ile seyreden hayvan kaynaklı bir enfeksiyondur. Son yıllarda tedavide görülen gelişmelere rağmen, bu enfeksiyonlarda ölüm oranları hala yüksektir.

 

Keneler Nasıl Tanınır ve Nerelerde Bulunur?

Keneler otlaklar, çalılıklar ve kırsal alanlarda yaşayan küçük oval şekillidir.  6-8 bacaklı, uçamayan, sıçrayamayan hayvanlardır. Hayvan ve insanların kanlarını emerek beslenirler ve bu sayede hastalıkları insanlara bulaştırabilirler.

Ülkemiz kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan oldukça uygun bir yapıya sahiptir. Türlere göre değişmekle beraber kenelerin, küçük kemiricilerden, yaban hayvanlarından evcil memeli hayvanlara ve kuşlara (özellikle devekuşları) kadar geniş bir konakçı spektrumları mevcuttur.

 

Kimler Risk Altındadır?

Hastalık genellikle meslek hastalığı şeklinde karşımıza çıkar.

 

  • Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar

  • Veterinerler

  • Kasaplar

  • Mezbaha çalışanları

  • Sağlık personeli özellikle risk gurubudur.

  • Kamp ve piknik yapanlar, askerler ve korunmasız olarak yeşil alanlarda bulunanlar da risk altındadır.

 

 

 

Henüz ergin olmamış Hylomma soyuna ait keneler, küçük omurgalılardan kan emerken virüsleri alır, gelişme evrelerinde muhafaza eder; ergin kene olduğunda da hayvanlardan ve insanlardan kan emerken bulaştırır.

Kuluçka Süresi Ne Kadardır? 

Kene tarafından ısırılma ile virüsün alınmasını takiben kuluçka süresi genellikle 1-3 gündür; bu süre en fazla 9 gün olabilmektedir. Enfekte kan, ifrazat veya diğer dokulara doğrudan temas sonucu bulaşmalarda bu süre 5-6 gün, en fazla ise 13 gün olabilmektedir.

Belirtileri Nelerdir?

                Ateş

                Kırıklık

               Baş ağrısı

               Halsizlik 

               Kanama pıhtılaşma mekanizmalarının

                  bozulması sonucu;

                       - Yüz ve göğüste kırmızı döküntüler

                         ve gözlerde kızarıklık,

                      - Gövde, kol ve bacaklarda morluklar 

                      - Burun kanaması, dışkıda ve idrarda kan görülür

                      - Ölüm karaciğer, böbrek ve akciğer yetmezlikleri nedeni ile

                       olmaktadır.

 

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşinin Tanısı Nasıl Konulur?   

Kanda virüse karşı oluşan antikorların taranması tanı için en sık kullanılan yöntemdir. Bu göstergeler hastalığın başlangıcından sonra 6. günden itibaren belirlenebilir.

 

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Nasıl Kontrol Edilir ve Nasıl Korunulur?

 

 

Hastalığın bulaşmasında keneler önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle kene mücadelesi önemlidir fakat oldukça da zordur.

1. İnsanlar kenelerden uzak tutulabilir ise bulaş önlenebilir. Bu nedenle de mümkün olduğu kadar kenelerin bulunduğu alanlardan kaçınmak gerekir.

 

2. Kenelerin yoğun olabileceği çalı, çırpı ve gür ot bulunan alanlardan uzak durulmalı, bu gibi alanlara çıplak ayak yada kısa giysiler ile gidilmemelidir.

 

3. Bu alanlara av yada görev gereği gidenlerin lastik çizme giymeleri, pantolonlarının paçalarını çorap içine almaları,

 

4. Görevi nedeni ile risk grubunda yer alan kişilerin hayvan ve hasta insanların kan ve vücut sıvılarından korunmak için mutlaka eldiven, önlük, gözlük, maske v.b. giymeleri gerekmektedir.

 

5. Gerek insanları gerekse hayvanları kenelerden korumak için haşere kovucu ilaçlar (repellent) olarak bilinen böcek kaçıranlar dikkatli bir şekilde kullanılabilir. (Bunlar sıvı, losyon, krem, katı yağ veya aerosol şeklinde hazırlanan maddeler olup, cilde sürülerek veya elbiselere emdirilerek uygulanabilmektedir.)

 

6. Haşere kovucular hayvanların baş veya bacaklarına da uygulanabilir; ayrıca bu maddelerin emdirildiği plâstik şeritler, hayvanların kulaklarına veya boynuzlarına takılabilir.

7. Kenelerin bulunduğu alanlara gidildiği zaman vücut belli aralıklarla kene için taranmalıdır.

 

 

 

8. Vücuda yapışmış keneler uygun bir şekilde  kene ezilmeden, ağızdan veya başından tutularak bir cımbız veya pens yardımıyla sağa sola oynatarak alınmalıdır. Isırılan yer alkolle temizlenmelidir. Mümkünse kenenin tanı için alkolde saklanması uygun olur.

(detaylı bilgi için http:/kidshealth.org/parent/general/body/tick_removal.html)

 

   
   

9. Diğer canlılara ve çevreye zarar vermeden, haşere ilacı (insektisit) ile uygulamanın uygun görüldüğü durumlarda  çevre ilaçlanması yapılabilinir.

 

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşinin Tedavisi Nedir?   

Hastalığın kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Hastaya destek tedavisi yapılmalıdır.

 Konuyu Hazırlayan: Dr Alp Akay - Başak Soyluoğlu

Kaynaklar:

  1. www.saglik.gov.tr

  2. www.tvhb.org.tr/

  3. www.who.int/mediacentre/factsheets/fs208/en/

  4. www.cdc.gov/ncidod/dvrd/spb/mnpages/dispages/cchf.htm

  5. www.medicine.ankara.edu.tr/fakulte/files/20054_9

  6. www.hssgm.gov.tr

  7. www.cumhuriyet.edu.tr



Kırım-Kongo kanamalı ateş hastalığı ve korunma yolları


KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞ HASTALIĞI VE KORUNMA YOLLARI
Kırım-Kongo kanamalı ateşi (KKKA) etkeni virüs olan bir enfeksiyon hastalığıdır.
Hastalığın etkeni olan virüsün taşıyıcısı olarak rol alan keneler, yabani hayvanlar, çiftlik hayvanları ve insanlar arasında virüsün taşınmasına ve çoğalmasına aracılık etmektedirler.
Kırım-Kongo kanamalı ateşi doğal dengenin değişimiyle doğrudan ilgili bir hastalıktır.
Ülkemizde hastalıkla ilişkili bulunan kene türü yaban hayatı ile çok yakından ilişkilidir. Bu kene yaşama dönemlerinin bir bölümünde yaban hayvanlarından kan emerken, hayatının diğer evresinde özellikle çiftlik hayvanlarından kan emmektedir.
Yoğun kene varlığının olması, insanların kenelerle daha çok karşı karşıya kalmaları anlamına gelmektedir.Ayrıca yerden beslenen kuşlar ile (keklik, çulluk, karga vb.) göçmen kuşların da kenelerin başka alanlara taşınmasında etkili olduğu bilinmektedir.
Söz konusu kene kurak ve yarı kurak bozkır iklimini sevmekte ve genellikle bozkır ile diğer iklimlerin kesişme yerlerinde, kuru taban örtüsüne sahip bodur ormanlık (meşe, geven vb.) alanlarda yaygın olarak görülmektedir.
Özellikle vadilerle çevrili dağlık alanların yamaçları, yaban hayvanlarının daha sık dolaştığı alanlar olduğundan keneler açısından hayli zengin bölgelerdir.
Yaban hayvanları ile evcil hayvanların karşılaşmaları veya gece gündüz farkı da olsa aynı veya yakın alanları kullanmaları ile evcil hayvanlara kene geçişi olmakta ve virüs için yeni çoğalma alanları oluşmaktadır.Evcil hayvanlara yapışmak suretiyle beslenen enfekte kenelerin yumurtalarıyla, otlaklar ile hayvanların yaşadığı diğer alanlar da riskli alanlar haline gelebilmektedir.
Virüsler hayvanlarda genellikle belirti veren bir hastalığa yol açmamaktadır. Hasta insanların kanlarıyla kontrolsüz temas ile insandan insana hastalığın geçmesi de söz konusudur.
Hastalığın tedavisinde uygulanabilecek etkililiği bilimsel olarak ispatlanmış bir ilaç ile yine etkinliği bilimsel çevrelerce kabul görmüş uygulanabilir bir aşı mevcut değildir. Bazı Doğu Avrupa ülkelerinde geçmişte kullanılan KKKA aşıları da uygulanabilir olarak görülmemiştir.
KKKA hastalığının kontrolünde bilinçli korunma tedbirlerinin alınması hayli önem kazanmaktadır.
Epidemilerin kontrolünde, kişisel korunma önlemlerinin alınması ve kene sayısının azaltılması amaçlanmaktadır.
Kişisel korunma önlemleri KKKA riski olmasa bile, kenelerle bulaşabilen diğer hastalıklardan da korunmak için her zaman uygulanması gereken hususlardır.
Kenelerin yoğun olabileceği çalı, çırpı ve gür ot bulunan alanlardan uzak durulmalı, bu gibi alanlara çıplak ayak yada kısa giysiler ile gidilmemelidir.Kene riski olan yerlerde bulunulduğunda, vücudu tamamen örtecek giysiler giyilmeli ve açık renkli elbiseler tercih edilmelidir.Kenelerin vücuda girebileceği açıklıkların kapatılması önemlidir(Pantolon paçalarının çorap içine konulması, çizme giyilmesi vb.).
Kırsal alanlara gidildiğinde vücudun açıkta kalan kısımlarına repellent olarak bilinen böcek kovucu maddelerin sürülmesi, kenelerin birkaç saat vücuda yaklaşmalarını engellemektedir.
Dış elbiselere, yıkamaya da dayanıklı olan, etki süresi uzun kene öldürücü ilaçlar (insektisit) sürülmesi etkili bir korunma aracı olabilmektedir.
Kenelerin bulunduğu alanlara gidildiği zaman vücut belli aralıklarla kene için taranmalıdır.
Vücut kene yönünden sık sık kontrol edilmeli, kene varsa bir pens veya cımbızla, kenenin deriye yapıştığı yerden tutulup sağa sola oynatılarak çivi çıkarır gibi çıkarılmalıdır. Kene vücuttan ne kadar kısa sürede çıkarılırsa hastalık riski de o kadar azalmaktadır.
Keneyi vücuttan uzaklaştırma konusunda bilgi sahibi olmayanlar dışında, vücuda yapışmış kenenin uzaklaştırılması için sağlık kuruluşuna başvurmaya gerek bulunmamaktadır.Vücuttan kene uzaklaştırmak usulünce yapıldığı takdirde kolayca ve risksiz yapılabilecek bir işlemdir. Kene çıkarıldıktan sonra kenenin yapıştığı yere tentürdiyot gibi antiseptik maddeler sürülmelidir.
Vücudundan kene yapışan kişiler 10 gün kadar ani başlayan ateş, bas ağrısı, yoğun halsizlik, bulantı ve kusma gibi şikâyetler yönünden kendilerini izlemeli, böyle bir şikâyetin olması durumunda en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır.
Vücuttan uzaklaştırılan keneler çamaşır suyu, alkol veya insektisit içine atılarak öldürülmelidir.
Vücut üzerindeki keneler öldürülmemeli ve patlatılmamalıdır.Keneleri vücuttan uzaklaştırmak amacıyla üzerlerine sigara basmak veya kolonya ve gazyağı dökmek gibi yöntemlere başvurulmamalıdır.
İnsanların veya hayvanların kanlarına korunmasız temas edilmemelidir.Görevi nedeni ile risk grubunda yer alan kişilerin hayvan ve hasta insanların kan ve vücut sıvılarından korunmak için mutlaka eldiven, önlük, gözlük, maske v.b. giymeleri gerekmektedir.


Kalıtsal hastalıklar

KALITSAL HASTALIKLAR

I- Hücre Bölünmesi Esnasındaki Hataya Bağlı Olanlar :

 A. NONDİSJUNCTİON :

Kromozom anomalilerinden en önemlisi olup, mayozda gametlere az veya çok sayıdaki kromozom gitmesi olayıdır. 2 şekilde olur.

1. Ayrılamama

2. Anafazda gecikme

Mayotik bölünme sırasında oluşan nondisjunction olayı; 2 ayrı hücreye gitmesi gereken bir kromozom çiftinin heriki üyesinin birbirinden ayrılmayıp yeni hücreye gitmesi şeklindedir. Böylece gametlerden birinde adı geçen kromozomdan hiç bulunmazken; diğerinde normalde 1 tane olması gerekirken 2 tane olacaktır.

Bu gamet, sözkonusu kromozomdan normal olarak 1 tane taşıyan karşı cins gametle birleşince normalde zigotta 2 kromozom bulunurken ; bu zigotta 1 adet bulunacaktır. Böyle bir hücreye monozomik diyoruz. 2 kromozom içeren gamet karşı cins normal gametle birleşince, zigotta bu kromozomdan 3 adet bulunacaktır. Buna da trizomi diyoruz (Mongolizm-trizomu 21; Klinefelter sendromu XXY ve triple XXX sendromu). Monozomik olanların başlıcaları monozomi G ve Turner sendromu 45 X0 gelir.

Monozomik durum otozomal (vücut kromozomlarında) meydana gelmişse hayatla bağdaşmaz. Buna istisna olarak monozomi G gösterilebilir. Otozomal trizomiler ise çok sıktır. Klasik Down sendromu (mongolizm), Edwards sendromu (trizomi 18), Patau sendromu (trizomi 13) buna iyi bir örnek olabilir.

B-ANAFAZ LAG (Anafazda geri kalma):

Hücre bölünmesi ve kromozomların eşit olarak 2’ye ayrılması normal olarak seyreder. Fakat ayrılmayı izleyen; kromozomların kutuplara göçü hatalıdır. Kromozomlardan 1 tanesi yeni meydana gelen yavru hücrenin dışında kalır, ortadan kaybolur veya diğer grup kromozomlar ile diğer hücre içine katılır. Normal fertilizasyon sonunda meydana gelecek zigot ya bu kromozom için monozomik veya trizomik olacaktır. Olayın sonucu bakımından nondisjunctiondan farkı yoktur. Bazı hallerde geri kalan kromozom hiçbir hücreye giremiyecek ve ortadan kaybolacaktır. Bu halde oluşan hücrelerden biri normal, diğeri monozomik olacaktır.

2. Mozaisizm :

Mozaisizm; bir organizmada aynı zigottan menşe almış fakat kromozom yapıları farklı olan birden fazla hücre grubunun birlikte bulunmasıdır. Ayrılamama veya anafazda geri kalma olayı zigotun ilk bölünmesinden sonra meydana gelir. O ana kadar normal olarak bölünen hücreler ve bunlardan meydana gelecekler, orijinal zigotun karyotipinde olacaklardır. Hücreler ya monozomik veya trizomik olacaklardır.

Monosizme benzeyen ve organizmada kromozom yapısı farklı birden fazla hücre grubunun bulunması ile kendini gösteren diğer bir durum chimerismdir. Mozaisizmde değişik karyotipte hücre toplulukları, tek bir zigottan menşe almışlardır. Oysa kimerizmde, kromozom yapıları farklı olan hücre grupları, ayrı ayrı zigotlardan menşe almışlardır (Dizigotik ikizlerde plasentadaki anastamozlar sonucu 2 ayrı kan hücresinin bulunuşu).

3. Kromozomların sayı anomalileri :

A. Euploidi

B. Aneuploidi

A. Euploidi:

Hücrelerdeki kromozom sayısı; o organizma türü için normal olan haploid sayının tam katı şeklinde artmıştır. İnsanda haploid sayı 23, diploid 46'dır. Haploid sayının 3 kat artmasına triploidi (69 kromozom), 4 kat artmasına tetraploidi (92 kromozom ) denir. 46 kromozomdan fazla olan ve kromozomların, haploid sayının tam katı şeklinde artmış bulunduğu durumlara poliploidi denir.

Poliploidiye sebep; bir hücrede çekirdek bölünmesi olduğu halde sitoplazma bölünmesinin (sitokinaz) olmayışıdır. (Habis tümör dokuları ve spontan düşük materyali)

B.Aneuploidi :

Kromozom sayısı, normal diploid sayıdan (46) bir veya birkaç adet az veya fazladır. Az oluşu hipoploidi, fazlalığı hiperploidi olarak adlandırılır. Hiperploidiye en iyi örnek trizomiler, hipoploidiye Turner sendromu verilebilir.

4. Kromozomların Şekil Anomalileri

A. Translokasyon :

Kırılma gösteren 2 ayrı kromozomdan birinin kırılan parça üzerine yapışmasına translokasyon denir. Sağlam kromozom uçları birbirine yapışmaz. Yapışmayan bir sonraki mitozda bölünmeye katılamaz ve ortadan kaybolur.

a- Karşılıklı translokasyon (Reciprocal translocation)

b- Sentriolde birleşme

B. Delesyon:

Kromozomun küçük bir segmentinin kopması demektir; bu olayın da sebebi kromozomlardaki kırılmalardır. Terminal delesyondan kromozomun bir ucundan bir parça kaybolur. Böyle bir delesyonun meydana gelmesi için kromozomun bir ucuna yakın bir bölgede 2 kırık gerekir. Sonuçta kırıklar arasındaki kısım kaybolmakta ve uçlar tekrar kaynamaktadır (Rension). Cri du chat hastalığında 5. kromozomun kısa kolunda delesyon vardır.

C. İnversiyon

Bir kromozomda meydana gelen 2 kırık arasındaki segmentin kendi etrafında 180o dönüp tekrar kaynaması ile inversiyon adı verilen anomali oluşur. Sentromerin 2 tarafında 2 ayrı kırık oluşup kırıkları sentromere olan uzaklıkları eşit değilse gen sırası değişmekle kalmayacak; aynı zamanda kromozomun morfolojisi de değişecektir. Buna perisentrik inversiyon denir (Down ve Patau sendromları)

D. Duplikasyon:

Kırılma sonucu kromozomdan kopan bir segment kendi homolog kromozomuna yapışırsa, duplikasyon meydana gelir. Bunun sonunda da gen sırasında da duplikasyon olur. Buna tandem (ardarda dizilmiş) duplikasyon denir(12343456). Ters tendon duplikasyonda ise 12344356 şeklindedir.

E. Halka (Ring) kromozomu

Bir kromozomun 2 ucunda 2 kırık olursa bu 2 uç yapışkan bir hal alır ve birbirleri ile birleşip halka şekilini oluştururlar.

F. İzokromozom:

Sentromerin bölünmesindeki hataya bağlıdır. Normalde 2 kromatide ayrılan kromozom longitidunal olarak 2 ye bölünür.

KROMOZOM ANOMALİLERİ

I- OTOZOMAL KROMOZOM HASTALIKLARI

A- TRİZOMİK SENDROMLAR

1. Mongolizm (Down sendromu)

2. Trizomi 18 sendromu (Edwards sendromu)

3. Trizomi 13 sendromu (Patau sendromu)

4. Trizomi C sendromu

5. Trizomi 22 sendromu

B. DELESYON SENDROMLARI

1. Kedi miyavlaması sendromu (Cri-du chat)

2. 4 No'lu kromozomun kısa kolunun delesyonu

(Wolf-Hirschhorn sendromu)

3. 18 No'lu kromozomun kısa ve uzun kollarının delesyonları

4. Monozomi G sendromu (G Delesyon sendromu)

5. Halka (Ring) kromozomu sendromu

 

C. PARSİYEL TRİZOMİ SENDROMLARI

Trizomi G

a. Anne yaşı ileridir

b. Genellikle ailevi değildirler, sporadik görülürler.

c. Prenatal (intra uterin) ve postnatal (ekstrauterin) büyüme ve gelişme geriliği vardır.

d. Çoklu konjenital malformasyonlar bulunur.

e. Zeka geriliği görülür

f. Mikrosefali mevcut olabilir.

h. Kafa kemiklerinde malformasyon ve buna bağlı olarak değişik yüz görünümü vardır.

i. Merkezi sinir sistemi anormaldir.

l. Adele defektlerine sık rastlanır.

k. Hemen hepsinde tipik dermatojik bulgulara rastlanır.

MONGOLİZM (TRİZOMİ 21, DOWN SENDROMU)

Otozomal kromozom hastalıklar içinde en sık görülenidir. Popülasyonda 1/600 -1/700 sıklıkta görülür. Monozigotik ikizlerde çoğu zaman; dizigotik ikizlerde nadiren görülmesi ve mongol kadınların bebeklerinde de %50 rastlanması hastalığın etyolojisinde genetiği düşündürür. 1932'de Waardenburg genetik bozukluğun nondisjunction olabileceğini ileri sürmüştü. 1959'da Jerome Lejense normalden 1 fazla olan kromozomun G grubuna ait olduğunu göstermiştir.

Büyüme ve gelişimleri geridir; bu gerilik intrauterin gelişme geriliğine bağlıdır. Boyları kısa olup; daima %3 persentilin altına düşer. Baş şekli ve yüz görünümü tipiktir. Oksipital bölgenin yassı oluşu; yenidoğanlarda tanıya yardım eder. Hipertelorizm vardır. Dil ağızdan dışarı sarkar ve yüzeyi fissürlerle kaplıdır (Skrotal dil). Burunda aşırı sekresyon ve ağız köşelerinde ragadlar vardır. Dişler geç çıkar ve düzensiz görünümdedirler. Göz kapağı aralığı (palpabral fissür) obliktir, yani göz kapakları aralığının uzun ekseni dışarı ve yukarı yönde olup; çekik badem gözlü görünümü verir. Mongol ırkında kıvrım, üst göz kapağının üzerinden içe ve aşağı doğru kesilmeden iner. Mongol hastalarda ise bu kıvrım hakiki epikantus denilen ve daha içte bulunan, oldukça dikey olarak içe ve aşağı doğru inen 2. bir kıvrımla kesilir. Gözlerde sıklıkla strabismus ve katarakt görülür. İriste Brushfield lekesi denilen ve iris stromasının ön tabakasındaki bağ dokusunun yer yer kalınlaşmasına bağlı beyaz lekeler bulunur.

Boyun kısa ve geniştir. Yenidoğanlarda ensede gevşek bir deri kıvrımı bulunur, bebeklik devrinde kaybolur. Eller kısa ve geniş, parmaklar künttür. %50 vakada avuçta normalde 2 tane olan çizgiler birleşerek tek avuç çizgisini (Simian çizgisi) yapar. Elde 5. parmak kısa ve içe doğru kıvrıktır (klinodaktili). Ayaklarda başparmak ve 2. parmak arasındaki mesafe geniştir.

Zeka geridir. Konuşma ve yürüme normalden çok geç başlar. Nöromüsküler sistemde görülen en önemli bulgu hipotonisitedir. Yenidoğanların %50 sinde moro reflexi yoktur. Son yıllarda hastaların kanında seratonin maddesinin eksik olduğu tesbit edilmiştir. Hastalarda ÜSYE'na sık rastlanır. İlk yaştaki ölüm sebeplerinden biri pnömonidir.

Vakaların %40 kadarında olan konjanital kalp hastalığı ilk yaştaki ölüm sebeplerindendir. Atrio-ventricularis communis, VSD, ostium sekundum tipi ASD en sık rastlananlardır. İlk yaştaki ölüm nedenlerinden bir diğeri de GIS malformasyonlarıdır. (T-E fistül, duodenal atrezi, megakolon, imperfore anüs)

Dişilerde fertilite normaldir. Normal bir erkekle evlenen mongol kadının çocuklarının % 50 si mongol olacaktır. Erkek mongol hastalar ise infertildirler.

Mongollarda lösemi insidansı yüksek, lösemili hastalarda mongolizmin birlikte görülme oranı normal popülasyondan 15-20 defa daha fazladır. Mongol yenidoğanlarda IgG'nin düşük olduğu bildirilmiştir. Mongolizmde insidans anne yaşının ilerlemesi ile doğru orantılı olarak artar.

Sitogenetik bulgular:

Esas aberasyon 21 No'lu kromozomun fazlalığı olmakla birlikte; mevcut kromozom aberasyonunun tipine göre mongolizm 3 grupta incelenebilir.

a. Mutad tip mongolizm (trizomi 21)

G grubuna ait 21 nolu kromozomdan normalde 2 adet bulunması gerekirken bu hastalarda 3 tane bulunur.

b. Translokasyon tipi mongolizm :

Fazla olan 21 nolu kromozom diğer bir kromozom üzerine eklenir; kromozom materyalinde 1 fazla 21 nolu kromozomun mevcudiyetine rağmen total kromozom sayısı 46 dır. 2 akrosentik kromozomun uzun kollarının birbiri üzerine translokasyonu söz konusudur. Bu tip translokasyona sentriolde yapışma (centric fusion) tipi translokasyon veya "Robertsonian translocation" denir. Bu durumda hem kromozom sayısında azalma olacaktır; hem de 2 akrosentrik kromozomdan 1 submetasentrik kromozom oluşacaktır. 2. tipte translokasyonda kromozomlar arası segment alışverişi vardır. Bu halde kromozomun sayısı değişmemekte ve yer değiştiren segmentlerin boyları eşit ise kromozomların şekillerinde de değişiklik olmayacaktır.

c. Mozaik Mongolizm :

Hücrelerin bir kısmı normal, bir kısmı ise 21 nolu kromozom için trizomiktir. 1. şahısta ortak bir zigottan çıkarılan fakat kromozom yapıları birbirinden farklı olan 1 den fazla hücre grubunun bulunması haline mozaisizm denir.

TRİZOMİ-18 (EDWARDS SENDROMU, TRİZOMİ E)

Oldukça enderdir ve prognozu kötüdür. 18 numaralı kromozom 2 yerine 3 adettir.

a) İntrauterin ve extrauterin gelişme geriliği

b) S.S.S. de gelişme yetersizliğine bağlı defektler

c) Belirgin occiput ve mikrosefali

d) Şekil bozukluğu gösteren düşük kulaklar ve çökük burun kökü,

e) Küçük ağız ve küçük çene (mikrognati)

f) Parmaklar flexion pozisyonda, index parmağı- orta ve 5.parmak 4. parmağın üzerine binmiş.

g) Tipik dermatografik bulgular

h) Kısa sternum ve hipoplastik kaburgalar

i) Küçük ve dar pelvis kriptorşidizm

k) Konjenital kalp hastalığı (PDA)

l) Apgar skorunun düşük oluşu; konvülsiyonlar

l) Böbrek anomalileri, inguinal ve umbilical herniler.

İnsidans : 1/4500 -1/15000

Anne yaşının ilerlemesi ile orantılı olarak insidans artar.

Kız/erkek: 150/42

Prognoz : Çok kötü %70 ilk 13 ayda ex, %20 ilk 12 ayda ex

Yaşıyanlarda şiddetli motor-mental gerilik

TRİZOMİ-13 (Bartholin-Paton Sendromu Trizomi D) :

Anoftalmi, tavşan dudağı ve kurt ağzı, polidaktili ve çoklu malformasyon görülebilir. 13 numaralı kromozom trizomiktir.

a- İntrauterin ve extrauterin gelişme geriliği

b- Yenidoğan periyodunda apne, siyanoz ve konvülsiyon,

c- S.S.S. defekti, (bulbus olpatinus agenezisi orinensefali).

d- Arkaya doğru eğilimli olan, belirgin occupit ve burun kökü

e- Mikrosefali, retina ve lens kolobomu, hipertelorizm mikroftalmi veya anoftalmi.

f- Düşük ve şekil bozukluğu gösteren kulaklar, göz kapaklarında hemanjiom

g- Yarık dudak ve damak, orta hat defektleri

h- Polidaktili

j- Konjenital kalp hastalığı

k- Kriptorşidizm

İnsidans 1/4600 - 1/14500

TRİZOMİ 8

Genel Özellikleri : Mental retardasyon, kısa boy, kilo azlığı, vertebral anomaliler

Kafa-yüz görünümü : Dismorfik kafa, alın çıkıklığı, displazik kulaklar, strabismus, düşük kulaklar, alt dudak sarkıklığı, yüksek damak, yarık yumuşak damak, mikrognati.

Toraks : Konjenital kalp hastalığı

Abdomen ve pelvis : Üriner yol anomalisi, dar pelvis

Extremiteler : Patellar displazi, eklem hareketlerinde kısıtlılık, el ayası ve ayak tabanlarında derin fleksiyon katlantıları

TRİZOMİ 9

Mental retardasyon

Mikrosefali, anormal kranial sütürler, alın çıkıklığı, çıkıntılı kulaklar, sivri burun,

balıkağzı, mikrognati

Konjenital kalp hastalığı

Üriner yol anomalisi

Konjenital kalça/diz çıkıklığı, klinodaktili, dijital hipoplazi, tırnak hipoplazisi, sindaktili.

TRİZOMİ C SENDROMU

C grubu (6,12) kromozomlar sayısı 1 fazladır. Daima anormal mozaik halde bulunur; klinik bulgular çok değişir.

TRİZOMİ 22

Aynen mongolizmde olduğu gibi G grubunda 1 fazla kromozom vardır. 22. kromozom trizomiktir. Mental-motor gerilik, mikrosefali, dış kulak kanalının olmayışı, lakrimal kanal stenozu, ptozis, strabismus, kulak malformasyonu, yarık dudak, konjenital kalp hastalığı.

 

,

 

 

 

B-DELESYON SENDROMLARI

1- Cri du Chat Syndrome :

B grubundaki kromozomlardan birinin kısa kolundaki kopmaya bağlıdır. 5 nolu kromozomun kısa kolu delesyona uğramıştır. Hastalarda ağlama karakteristiktir, zayıf-tiz-yakınır gibidir ve kedi miyavlamasını andırır.

2- 4 Nolu kromozomun kısa kolunun delesyonu :

(Wolf-Hirschhorn Sendromu) :Klinik bulgular; olasılıkla kromozomdan kopan segmentin büyüklüğünün vakadan vakaya farklı oluşu sonucu değişiklikler göstermektedir.

a. İleri derecede intrauterin gelişme geriliği (Bütün kromozom hastalıkları içinde en düşük doğum ağırlığına sebep olanıdır).

b. Vücut orta çizgisi üzerinde defektler

c. Hipoplazik dermal çizgiler

d. Mikrosefali, hipertelorizm, kolobom, tavşan dudağı ve kurt ağzı, konjenital kalp hastalıkları, hipospadias

3- 18 No'lu kromozomun kısa ve uzun kollarının delesyonu:

18 nolu kromozomun kısa kolundaki delesyon sonucu ortaya çıkan sendrom klinik bulgularının nonspesifik olmasına karşın; kromozomun uzun kolundaki delesyona bağlı olanın klinik bulguları oldukça spesifiktir. K/E:8/6

a. Zeka geriliği

b. Mikrosefali, nistagmus

c. Hipotoni

d. Mid fasiyal hipoplazi (yüzün orta bölgesinin hipoplazisi)

e. Öne doğru çıkıntılı çene

f. Kulakta belirgin anti helix

g. Dışkulak yolu dar veya atrezik olup; işitme kaybı

h. Omuz ve ellerde deri çöküntüsü

i. İğ biçiminde parmaklar

j. Vertikal talus ve parmak uçlarındaki düşümlerde artma

 

4- Monozomi G (G Delesyon Sendromu)

G grubu kromozomlarından birinde delesyon vardır.

Hasta mozaik olup; hücrelerinden bir kısmında 45 kromozom, bir kısmında 46 kromozom vardır.

a. Hipertoni

b. Gözlerin aşağı ve dışa doğru çekik oluşu (antimongoloid slant)

c. Burun kökünün belirgin oluşu

d. Küçük çene

e. İskelet anormallikleri

f. Zeka geriliği

5- Halka kromozomu Sendromları :

Normal bir kromozomun 2 ucunda meydana gelen birer kopma sonucu bu iki ucun ucuca gelerek yapışmalarıyla ortaya çıkar. Vakadan vakaya uçlarda delesyona uğrayan materyalin miktarı değişeceğinden fenotip ve genotipin birbirine uymaları güç olmaktadır.

5 nolu kromozoma ait halka kromozomu Cri-du Chat sendromunu meydana getirir. 18. kromozomda meydana gelen halka kromozom ise; bazı vakalarda 18. kromozomun uzun kolunun kopması sendromu oluşturur. En çok halka kromozomlar büyük akrosentrik (D grubu) kromozomlarında meydana gelir.

 

C-PARSİYEL TRİZOMİ SENDROMLARI :

Total kromozom sayısı 47 dir. Fazla olan kromozom G grubu kromozomlarının yarısı büyüklüğünde metasentrik ufak bir kromozomdur.

Normal insan kromozomlarının en küçüğünden de ufaktır; bu kromozomun vakaların çoğunda satellitli oluşu D veya G grubundan menşe almış delesyon olduğunu düşündürür; bu da sendromun trizomik değil, parsiyel trizomik olarak adlandırılmasına yol açar.

a.Lens kolobomu

b. Anal atrezi

c. Hipertelorizm

d. Antimongoloid katlantı

e. Preoriküler fistül ve deri çıkıntısı

f. Umbilical herni

g. Böbrek malformasyonları

h. Mental gerilik

i. Konjenital kalp hastalığı

j. Sitogenetik anomalinin sıklıkla mozaik halde oluşu.

KLİNEFELTER SENDROMU

İlk kez 1942 de Klinefelter ve arkadaşları tarafından tariflenmiştir. Görülme sıklığı 1/500 civarındadır. Küçük sert testis, jinekomasti, idrarda gonadotropin seviyesinin yüksek oluşu kardinal bulgulardır. Bundan başka hastalar genellikle enükoid görünümdedirler.

Skrotum normalden küçüktür, pigmentasyonu ve kıllanması azalmıştır. Pubik kıllanma kadın tipidir ve mons pubisin hemen üzerinde sonlanır. Testislerin küçük oluşu en önemli tanısal kriteri teşkil eder. Yüzde sakal azdır, ses incedir ve hastalarda erken osteoporoz görülür. Mozaik vakalar dışında hastalar fertil değildirler. Bir dereceye kadar mental gerilik hemen her hastada görülür. Yaş ilerledikçe psikolojik bozukluklar artar

Sitogenetik:

Vakaların %80 inde cinsiyet kromatini (Y) dir. Geri kalan %20 Y de ya teknik sebeplere bağlı olarak veya mozaisizmden dolayı cinsiyet kromatini yoktur. En önemli sitogenetik bulgu fazladan bir X kromozomunun bulunuşudur. Bundan dolayı klasik vakalarda 47 kromozom bulunur. (47, XXY). Söz konusu karyotipin ortaya çıkması için ya 2 X'li yani 24 kromozomlu bir ovumun normal yani 23 kromozomlu sperm tarafından veya 23 kromozomlu normal bir ovumun, 24 kromozomlu (XY) bir spermle fertilize olması gerekir. Gametlerin 24 kromozomlu olması hali meiotik bölünme sırasında kromozomun ayrılamama (non disjunction) veya ana fazda geri kalma (anafaz lag) olayı sonucu ortaya çıkar. Bu kromozom hatası zigotun teşekkülünden sonra ortaya çıkarsa mozaisizm durumuyla karşılaşılır. 46,XY(47, XXY). Bunlar fertil olabilirler. 46, XY vakalarında bugün eldeki metodlarla tesbit edemediğimiz kadar küçük bir Y kromozomu parçası diğer bir kromozom üzerine binmiştir (translokasyon) Bazılarında ise Y kromozomu, intrauterin yaşamda kritik bir dönemde mevcutken sonradan ortadan kaybolması şeklinde açıklanabilir.

TURNER SENDROMU (Gonadal disgenesis)

Boy kısalığı, fibröz bant şeklinde gonadlar (streak gonadlar), sexuel immatürite ve diğer çeşitli malformasyonlar vardır. Fenotipik olarak kadın görünümündedirler. Boyunda yeleleşme, meme uçları arasındaki mesafenin geniş, göğüs kafesinin yassı oluşu ve kubitus valgus deformitesi görülür. Turner sendromlu hastaların idrarında pubertede gonadotropinlerin yüksek oluşu karakteristik laboratuvar bulgusunu teşkil eder.

Overler makroskobik olarak fibröz bant şeklindedir, mikroskobik olarak da hemen tamamen kollagen dokudan ibarettir. İç ve dış genital organlar kadın tipindedir. Genellikle uteruslar küçük ve dış genital organlar da gelişmemiş bir durumdadır.

Yenidoğan devresindeki bir kız bebekte ensede deri kıvrımının oluşu, kalpte başta aorta koarktasyonu, el ve ayaklarda dorsal yüzlerde gode bırakmayan ödemin bulunuşu Turner Sendromu için klasik işaretleri teşkil eder. Daha ileri yaşlarda ise göğüs kafesinin yassı ve ensede saç hattının düşük olması, gözde strabismus, epikantüs, pitozis, yüksek damak, 4. ve 5. metakarpın kısalığı ve deride pigmente nevüslerin varlığıdır.

Hemen her yaşta boy kısadır ve 150 cm nin üzerine çıkmaz. Buna karşın kemik yaşı oldukça normale yakındır. Pubertede primer amenore, östrojen eksikliğine ait bulgular ortaya çıkar. Meme teşekkülü mevcut değildir. Vaginal yaymada östrojen eksikliğine bağlı kornifiye epitellerin mevcut olmayışı dikkati çeker. Uterus ve dış genital organlar gelişmemiştir. Mozaikler dışındakiler fertildir.

Turner Sendromlularda X kromozomu üzerinde taşınan mutant bir gene bağlı olarak renk körlüğünün bulunuşu X kromozomundaki bir anomalinin sendroma sebeb olabileceğini düşündürmüştür.

Sitogenetik :

Bir hücrede total olarak 45 kromozom bulunup; eksik olan kromozom 2X kromozomundan biridir. Vakaların yarısında X kromozomunda çeşitli sitogenetik anomaliler bulunmuştur. Bu anomaliler 2 çeşittir. a) 2. X kromozomun morfolojik anomalliği, b) Aynı zigottan menşe almış normal ve anormal kromozomlu hücre gruplarının aynı kişide birlikte bulunması halidir.

Sitogenetik varyantlar

A. 45 XO

B. X kromozomunda yapısal anomali (delesyon veya uzun kolun izokromozomu)

C. Mozaisizm.

47 XXX Kız:

1/1000 dişi doğumda bir görülür. Karakteristik bir fenotipi yoktur ve tutulan dişiler X-kromozomu tarama programlarında, yenidoğan araştırmalarında, amniosentezde, şans eseri tanınırlar. Gonadal fonksiyonlar genellikle normaldir ve fertildirler, fakat çocuklardan anormal sex kromozomu komplemanına sahip olabilirler. 47 XXX dişilerinde motor gelişme ve konuşma geriliği olabilir, hafif derecede entellektüel defisit, kişilerle ilişkilerinde bozukluk olabilir. Bazen 3 den fazla X kromozomuda bulunabilir. Şimdiye kadar en fazla 5 kromozom bulunmuştur. X kromozomun sayısı arttıkça mental retardasyon veya psikiatrik anormalliklerin sıklığı da artmaktadır.

XYY Erkek:

Agressif antisosyal davranış yönünden hapishanelerde yapılan araştırmalar sırasında saptanmıştır. XYY erkeklerinin diğer saptanan bir özelliği kısa boylu oluşlarıdır. Bir diğer araştırmada suç fazlalığı hızı ile agresyona iten suç davranışı arasında ilişki bulunamamıştır.

ATİPİK Sex kromozomu karyotipleri :

Fenotipik olarak erkek 46 XX karyotipi

Fenotipik olarak erkek görünümünde 46 XX oluşu erkek sex farklanması ve karşılaştırılmasında Y kromozomun gerektirdiği inancına ters düşer. Olası mekanizmalar :

1- Saptanamamış 46 XX/46 XY kimerizm veya

46 XX/47 XXY mozaisizmi

2- Erkek sex karşılaştırıcı segmenti olan Y’in X kromozomuna veya bir otozoma translokasyonu

3- Olasılık saptanmıştır, ancak 1. olasılık da ekarte edilememiştir.

Y’nin X’e translokasyonu X kromozomu inaktusisyon mekanizmasıyla XX erkeği oluşturacaktır.

Fenotipik Kadın 46 XY

XY sex kromozomu varlığı erken embriyo devresinde gonadlar, iç ve dış genital organların erkek tipine farklanmalarına yol açmaktadır; aksi halde embriyo dişi olarak farklanacaktır. XY nin varlığının esas olarak testiküler farklanmayı sağladığını düşünülmektedir. Daha sonra testiküler leydik hücreleri testosteron salgılarlar ve periferde dihidrotestosterona dönüşür. Hedef organlar testosteron ve dihidrotestosterona yanıt verme yeteneğindedirler. Eğer bu basamaklar yetersiz kalırsa; embriyoda maskülinizasyon oluşamayacaktır ve çocukta dişi genital farklanma olacaktır.

46 XY bebeklerde dişi fenotipin oluş mekanizmaları :

1- Target organın androjene tam duyarsızlığı (testiküler feminizasyon)

2- Luteinizan hormona testiküler yanıtsızlık, human chorionic gonadotropine yanıtsızlık (Leydig cell aplasis)

3- Testosteron sentezinde şiddetli defekt

4- XY pure gonadal disgenesis sendromu (Swyer sendromu)

GENETİK ÖĞÜTLEME

Genetik danışım bir ailede genetik bozukluğun oluşun riski veya oluşuyla birlikte insanın problemlerini ilgilendiren bir karşılıklı bağlantı iletişim işlevidir. Genetik danışım verilenlerin büyük çoğunluğu risklerinin farkında değillerdir, ancak genetik bilgi ve danışım için gelmişlerdir. Diğerleri evlilik öncesi veya çocuk yapmazdan evvel, akrabalarında tibbi problemlerle karşılaşıldığı icin sırf meraklarını karşılamak için gelirler.

Doktora burada düşen tıbbi problemler ve doğum defektli doğanların problemlerinin herediter ve tüm aileler için genetik bilgi vermesidir, bunu sadece isteyenlere değil, gereken herkese vermeleri gereklidir.

Prenatal tanının açıklanması veya taşıyıcıların saptanmasında genetik öğütleme biraz daha komplex hale geçer.

Genetik Öğütlemenin Prensipleri

1. Tanının doğru olduğundan emin olunmalıdır. Burda doktorun izole yarık damak ve dudağı (multifaktöryel kalıtım); otozomal-dominant kalıtımlı yarık dudak ve damaktan ayırdetmesi gerekir.

Tanı konduktan sonra:

1. Her iki ebeveyni tartışma için çağırınız (adölesan çocuk ayrı çağırılmalıdır)

2. Defektin tıbbi sonuçlarını tartışınız

3. Her bir ebeveynin aile hikayesini araştırmanın ve anlaşılamamış herhangi bir genetik risk varsa tanımlayınız.

4. Ailenin verdiği açıklamalar veya başkalarının verdiği bilgileri değerlendiriniz.

5. Problem için genetik temeli tanımlayınız bu iş için mümkün olduğu kadar görsel araçlar kullanınız. Örneğin problemle ilgili fenotipik veya diğer görüntüleri,kromozom resimlerini, kalıtım şekillerini gösteren diyagramları gösteriniz.

6. Genetik riskleri ailenin anlayabileceği şekilde açıklayınız.

7. Olasılıkları özetleyiniz; örneğin çocuk yapmama, çocuk yapma ve risklerini kabullenme, evlat edinme, artifisyel inseminasyon özellikle otozomal resesif bozukluklarda ve ciddi otozomal dominant bozukluklarda; eğer prenatal tanı mümkünse not ediniz.

8. Tartışılan konuları danışan kışileri destekleyiniz ve mümkünse kendileri için en uygun olasılığın ne olacağına karar vermek için biraraya geliniz.

9. Önceden danışım yapan ailelerle bağlantıda kalınız ve ebeveynde taşıyıcılık veya prenatal tanı konusunda yeni metodlar geliştiğinde aydınlatınız.

Genellikle aileler bir defektli çocuk doğurduktan sonra genetik risk taşıdıklarının farkına varırlar. Bu durum kabul edilene dek reddetme, öfke-kızgınlık ve depresyon periyotları birbirini izleyebilir. Herbir ailenin durumu farklıdır ve danışma reaksiyonlar tektir. Aileler için sık bir problem genetik anormalliği kabullenme konusundadır, tek mutant gen, anormal kromozom veya multifaktöryel kalıtımda olduğu gibi birçok genlerin etkileşimi ve çevresel faktörler birarada olabilir. Kromozom anomalilerinde anormal karyotip normallerle karşılaştırılabileceği için işi biraz kolaylaşır. Bir diğer problem genetik bozukluğu olan çoğu bebek veya çocuk ailenin ilk etkilenen üyesidir; bundan dolayı aile diğer akrabalarda olmadığından; ailenin bunu herediter kabul etmeyip hafife almasıdır. Aileye bazı herediter bozukluklarda ebeveynlerin veya akrabaların sağlıklı olabilecekleri kuvvetle vurgulanmalıdır.

TAŞIYICILARIN saptanması mümkün olan durumlarda genetik danışım :

Taşıyıcılık durumu laboratuvar testleriyle saptanabiliyorsa genetik öğütleme basitce, daha spesifik ve daha etkilidir. Riskte olanlar tanınabilir, test yapılan akrabalar taşıyıcı değilse doğru olarak ikna edilebilir. Bazı biyokimyasal bozukluklarda ve kromozom anormalliklerinde taşıyıcı saptanması mümkündür.

Biyokimyasal bozukluklar : Doğuştan metabolizma hastaları için heterozigot kişilerin tanınması gerekir.

* Hb S ve C

* Thalassemiler

* Tay-Sachs Hast

* a ı-antitripsin eksikliği

Heterozigotlarda taramada bir diğer sınırlama da heriki ebeveyn heterozigot ise prenatal tanının kolay olmamasıdır. Özellikle hemoglobin anormalliklerinde plasental vene girip tetkik yapılması sadece birkaç merkezde olasıdır.

X-e bağlı resesif metabolik hastalıklar

G-6-PD eksikliği

Fabry hastalığı (a-galaktosidaz eksikliği)

Hypoxanthine-guanine phosphoribosyl transferaz

PRENATAL TANI mümkünse genetik öğütleme :

Birçok çift prenatal


Sinir sistemi hastalıkları

A) NEVRİT VE NEVRALJİLER

Yaralanma gibi belirli bir bölgeyle sınırlı nedenlerden kaynaklanan mononevritte, bir yada birden fazla sinir lifi zedelenmiştir. Enfeksiyon yada zehirlenme gibi bütün vücudu etkileyen nedenlere bağlı polinevritlerde ise birden fazla sinir boydan boya etkilenir.

MONONEVRİT

Tek bir sinirde nevrit oluşmasına yol açan pek çok etkenden bazıları şunlardır:

            Sinir gövdesinin bütünüyle yada kısmen çıkartılmasını gerektiren yaralanmalar; çıkıklar; alçılar, kemik tümörleri, atardamardaki genişleme, ve koltuk değneği gibi sinire baskı yapan nedenler; başını bir kolun üzerine koyarak uyuyakalanlarda önkolun döner kemik sinirinde olduğu gibi belirli bir sinirin sıkışmasına neden olan hareketler; sinirin çevresindeki dokuların iltihaplanması; bu dokulara tahriş edici dokuların şırınga edilmesi; çok ender görülse de kan yada lenf yoluyla sinire bulaşan bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlar. Soğukta kalanlarda da sık sık mononevritler görülür; örneğin, yüz sinirinin soğuktan etkilenmesiyle akut olarak başlayan yüz felci (Bell felci) birkaç haftada iyileşir.

POLİNEVRİT

Travma gibi bir nedene bağlı olarak, belirli bir bölgede yada tek bir sinirde ortaya çıkan mononevritlerin aksine, polinevritler bütün vücudu etkileyen nedenlerden kaynaklanarak birden fazla sinirde oluşur. Vücudun yalnızca sağ yada sol yarısındaki sinirlerde görüleceği görüleceği gibi bakışımlı da (simetrik) olabilir. Başlıca nedenleri zehirlenmeler, enfeksiyonlar ve metabolizma bozukluklarıdır.

            Alkol, kurşun, arsenik, cıva, kükürt ve kömür gibi pek çok zehirli maddenin yol açtığı polinevritler genellikle çalışma sırasında bu maddelerle karşılaşanlarda meslek hastalığı olarak ortaya çıkar.

            Hemetin, sülfamitler, bizmut, verem tedavisinde kullanılan izoniyazit ve bazı antibiyotikler de polinevrite yol açabilir.

BELİRTİLERİ

Kas gerginliğinin azalması yada refleks yitiminin görüldüğü gevşek felçler;
felç ve atrofi hemen her zaman kol ve bacakların vücuttan uzak uçlarında daha belirgin ve bakışımlıdır;
3.   duyu kaybı genellikle felçten daha geri plandadır; kollar ile bacakların vücuttan uzak uçlarında daha belirgindir;

4.   karışık polinevritlerde yada duyu bozukluklarına yol açan polinevritlerde sık sık karıncalanma ve kendiliğinden başlayan ağrılara rastlanır; sinir gövdesinin sıkışması ağrıyı başlatabilir.

B) PARKİNSON HASTALIĞI

KALITIM

Hastaların yaklaşık yüzde 10-15’inin ailesinde Parkinson hastalığına yakalanmış bireyler de bulunur. Ama hastalığın kalıtsal olduğunu gösteren kesin bir bulgu yoktur. Hastalığın gelişiminde yapısal bir yatkınlığın önem taşıdığı düşünülmektedir, ama hastaların büyük bölümünde hastalığa özgü genetik bir neden belirlenememiştir.

            Araştırma sonuçları Parkinson hastalığının edinilmiş bir hastalık olduğunu ve ortaya çıkışında çevresel etkenlerin çoğu kez belirleyici rol oynadığını düşündürmektedir.

 

ÇEVRESEL ETKENLER

*Virüsler - Birçok virüs insanda merkez sinir sistemine zarar verir.Virüs kökenli beyin iltihabı olgularında da sık sık Parkinson hastalığına benzer bir klinik tablo ortaya çıkar. Bununla birlikte günümüze değin yapılan testler hastalığın enfeksiyonla geçtiğini doğrulamamıştır.

*Travmalar - Parkinson hastalarının büyük bölümünün geçmişinde kafa travmalarına rastlanır, ama kafa travmalarıyla hastalık arasında dolaysız bir neden-sonuç ilişkisi henüz kurulamamıştır. Travmanın beyindeki bazı yapılara zarar verdiği ve doku kaybı kritik düzeye ulaştığında Parkinson hastalığının ortaya çıkabileceği düşünülmektedir.

*Çevredeki Zehirler – Parkinson hastalığının çevredeki bir zehirden kaynaklanabileceği kuramı son dönemlerde önem kazanmıştır. Bunun bir nedeni 1980’lerin başında ABD’nin California eyaletinde uyuşturucu bağımlıları arasında görülen, MTPT adlı maddeye bağlı Parkinson hastalığı “salgını”dır.

MPTP vücutta sinirleri etkilen MPP+ adlı zehre dönüşür. Bu zehir Parkinson hastalığında beyin ve sinirlerde oluşan zedelenmenin aynısına yol açar.

BELİRTİLER

Belirtisiz başlaması ve birçok başka sinir sistemi hastalığıyla karıştırılabilmesi nedeniyle Parkinson hastalığının tanısı güçtür. Pek çok durumda hastalık belirgin klinik işaretlerin ortaya çıkmasından yıllar önce başlamıştır. Hastanın yakın çevresindeki dikkatli kişiler genellikle yıllardır var olan ve hastalığın işaretleri kabul edilebilecek ani, ilginç davranış değişikliklerini olağandışı hareket ve duruşları anımsayabilirler.

            Birçok hasta başlangıçta halsizlik, ağrı yada depresyon gibi Parkinson hastalığına özgü olmayan bozukluklardan yakınır.

            Hekimde genellikle Parkinson kuşkusu yaratan bulgu, bir elin parmaklarında görülen kaba ve yavaş titremelerdir.

C) YÜZ FELCİ

KLİNİK DEĞERLENDİRME

Yüz felci tanısı için hastanın istemli ve istem dışı yüz hareketleri dikkatli bir biçimde tedavi edilir. Alın, gözkapakları, burun deliği ve ağız kaslarının gerginliğinde ve kasılmasında azalma olup olmadığı araştırılır. Hastanın alın kaslarını hareket ettirememesi yüz sinirinin üst bölümünün felcini düşündürür; bu durumda tam bir nörolojik muayene yapılaması gerekir.

FELCİN ŞİDDETİ

Sinirdeki hasarın kolay iyileştirebilir olup olmadığını saptanması tedavi açısından büyük önem taşır. Elektrodiyagnostik incelemeler aracılığıyla felcin şiddeti genellikle anlaşılabilir. Yüzün bir tarafında tam bir felç görünmüyorsa nöropraksinin söz konusu olduğu kabul edilebilir.

D) MULTİPL SKLEROZ

NEDENLERİ

Nedenleri henüz kesin olarak anlaşılmamıştır. Bütün olasılıklar incelenerek geliştirilen çeşitli varsayım ve kuramlardan bazıları yaralanma, aşırı bedensel yorgunluk, zehirlenme, yapısal etkenler ve heyecan gibi nedenlerin üzerinde durmaktadır ama bunların hiçbiri kanıtlanamamıştır. Bununla birlikte, söz konusu etkenlerin hastalığın gelişimini kolaylaştırdığı yada gidişini değiştirdiği kabul edilir.

 

 

 

BELİRTİLERİ

            Başlangıçta çok belirgin olmayan tekil belirtiler görülebilir. Bunlardan bazı gençlerde başın zor bükülmesiyle omurga boyunca duyulan elektriklenme, bedensel yorgunlukla yada sıcak ortamda kaldıktan sonra ortaya çıkan görme bulanıklığı ve başka sinir belirtileridir.

            Konuşma bozuklukları oldukça sık görülür. Hasta yavaş ve heceleri ayırarak konuşur. Bazen de sözcükler ağzından patlarmışçasına çıkar ve farklı tonlamalar kullanır. Kimi zaman ses tellerindeki titreme konuşmada titremeye yol açar.

            Multipl skleroz, ender olarak hafif ruhsal bozukluklara da neden olur. Duygulanım bozuklukları ön plandadır; kişilik yapısında değişme, genel durumun ağırlaşmasıyla çelişen aşırı coşku yada ruhsal ve bedensel huzursuzluğa eşlik eden bunaltı görülebilir. Spastik gülme ve ağlama nöbetlerine de rastlanabilir.


Uyuşturucu hakin da bilgi

UYUŞTURUCU HAKKINDA GENEL BİLGİ


Kötü alışkanlıkların başında gelen uyuşturucu madde kullanımının insan sağlığına,akıl ve rûhî sistemlerimize,topluma yaptığı tahribat tek kelime ile korkunçtur. Hâli hazırda bütün dünya ülkelerinde uyuşturucu madde kullanma alışkanlığı bir çığ gibi artmakta ve ülke sorumluları bu felaketin nasıl önleneceğini düşünmektedirler. Uyuşturucu madde; silah kaçakçılığında, casuslukta, anarşik hadiselerde ve bir ülkenin diğer ülke gençlerini dejenere eden soğuk harpte, gayri meşrû kazançlarda en müessir ve en çok kullanılan tahribkâr bir vasıtadır. Bilhassa gençleri bu felaketten korumak ve kurtarmak insanî ve millî bir vazifedir. Bu bataklığa saplanan gençler,tehlikeyi bilmediklerinden basit bir hevesle ve kötü arkadaşların telkini ile beden ve dimağlarını, istikballerini uçuruma atmış olmaktadırlar.İnsanın davranışlarında, düşüncelerinde, duygularında anormal değişiklik meydana getiren tabiî ve sentetik maddelere uyuşturucu madde denir. Uyuşturucu maddelerin sayıları pek çok olmakla beraber en çok kullanılanları şunlardır:Afyon, Morfin, Eroin, Esrar, Kokain, Kadinin, Anhalim Levini,LSD ve Kloral Eter’dir.

 

UYUŞTURUCU KÜLTÜRÜ

 

Başta uyuşturucular olmak üzere, bütün çirkin ve zararlı alışkanlıklara zemin hazırlayan “Uyuşturucu Kültürü”, bilindiği gibi 20.asrın son yarısında istilâcı süper güçlerin, toplum yapısının temelini teşkil eden bütün milli ve manevi değerleri, mistik inanç ve mukaddesleri yok etme uygulamasıdır. Amaç, uydu haline getirilmesi istenilen ülke ve toplumun milli mukavemet ve savunma gücünü yok ederek, onun her türlü sömürüye müsait hale getirilmesidir.

Fuhuş, rüşvet, kumar, ırza tecavüz, intihar, cinsî sapıklık ve uyuşturucu kapsamına giren madde alışkanlıkları, ailenin yıkımı gibi cemiyeti çözen ve çökerten iptilâ ve eğilimler uyuşturucu kültürünün unsurlarıdır. Müstehcenliği, fuhşiyat ve her türlü sapıklığı, yıkıcı modaları telkin ve teşvik eden, karşıt ideolojilerle toplumu ve bilhassa gençliği kamplara ayıran, kezâ fırsat buldukça bunları çatıştıran, ülkeyi anarşi arenasına çevirmeyi görev edinen bütün yazılı-sözlü, canlı-cansız basın-yayın araçları, başta eğitim-öğretim olmak üzere, bütün devlet kademelerinde yuvalanmış 5’nci kollar, mensupları ve uyduları uyuşturucu kültürünün vâsıtalarıdır. Varlığın üstün ünitesi olan insan türünü, her türlü milli, medeni ve ahlâki değerlerden tecrit eden, onu sorumsuz bir hayvan menzîlesine indiren bu kültür ve fikirleri çürütme faaliyetine, uyuşturucu stratejisinde;“Karşı Kültür”,“Hipi Kültürü”,“Uyuşturucu Kültürü” gibi isimler verilmektedir.

Bu sebeple, her türlü yıkıcı faaliyetlerde olduğu gibi, bilhassa gündemdeki konu olan uyuşturucu salgını ile mücadelede de başarının temeldeki şartını biz, şu gerekçelerde bulmaktayız: Patolojik salgınlar için nasıl ki,patolojik vasatın teşekkülü gerekli ise,uyuşturucu salgınları içinde uyuşturucu kültürünün gelişmiş olması öylece şarttır.

Bu sebeple uyuşturucu salgınını önlemenin temeldeki şartı, uyuşturucu kültürünü engellemektir. Bunun en kesin yolu ise; uyuşturucu kültürüne hizmet eden kaynaklara bu fırsatı vermemek, uyuşturucu kültürüne karşı millî kültürü güçlendirmek, uyuşturucu kültürünün aktif unsuru olan idol (çirkin örnek)lerin yerine, ideallerin (güzel örnekler),yıkıcı ve bölücü ideolojilerin yerine ise millî ve manevî idealleri ikame etmekten ibarettir. Bu ise,en önce Milli Eğitimin ve kitle eğitiminin en güçlü vâsıtası olan medyanın görevidir.

 

GENÇLERİ UYUŞTURUCU KULLANIMINA İTEN SEBEPLER

 

Bilgisizlik: Tehlikeden habersizlik ve bu sebeple konuyu hafife almak.

Özenti: Özenti sergilemede en önemli payın medyaya ait olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Merak: Denerim,bırakırım kafası... Fakat, bir veya iki deneme genci belki de dönüşü olmayan yola sokmaya yeterli gelmektedir.

Moda: Çevreye uyma gayretkeşliği.

Bozuk Çevre ve Hasta Toplum: Bilindiği gibi hastalıklar da, alışkanlıklar da sârîdir. İnsandan insana kolaylıkla geçebilir.

Manevi Boşluk: İnanç zayıflığı. Bozuk aile ilişkisinden ve hasta toplumdan kaynaklanan güvensizlik duygusu, gelecek karşısındaki kaygılar strese, sıkıntıya yalnızlığa iter. Ve bundan kurtuluş için gencin ilk başvurduğu mercî ise her çeşidi ile uyuşturucular oluyor.

Eğitim Yetersizliği: Eğitimdeki büyük zâfiyet ve yapılan yanlışlar. Maddeci felsefeye dayalı eğitimler insanları bencilliğe(egoizme), şahsi çıkarcılığa, cismânî hazcılığa iten temeldeki sebeplerdir. Bu yol anarşi, tahrip ve kargaşa, kavga yoludur. Toplumu iflas ve inkıraz (çöküş) dan başka bir yere götürmez.

Genetik Yapı, Grup Baskıları, Kötü Arkadaş

 

UYUŞTURUCUNUN MEYDANA GETİRDİĞİ RAHATSIZLIKLAR

 

Zehirlenme: Alınan uyuşturucu madde vücudu zehirler. Zehirlenme bir defa olursa “had zehirlenme”,zehirlenmeler tekrar ediyorsa “müzmin zehirlenme” denir.

Mide ve Barsaklardaki Tesiri: Uyuşturucu madde kullananlarda kusma, bulantı, karın ağrıları, ishal, mide ve bağırsak kanaması, ülser, mide ve bağırsakların iç cidarlarında kan toplanması ve şişkinlik,yara ve tahribat meydana gelir.

Böbreklerdeki Tesiri: Uyuşturucu madde kullananlarda idrar tutulması veya artması olur. İdrarda albümin ve kan miktarı artar,uyuşturucu madde böbrek hücrelerini tahrip ederek,ciddi böbrek hastalıklarına ve ölümlere sebep olur.

Karaciğere Tesiri: Kullanılan uyuşturucu madde karaciğer kifayetsizliğine, karaciğer büyümesine ve yağlanmasına, karaciğerin anormal şekilde çalışmasına sebep olur. Rahatsızlığın ilk işareti kaşıntılardır. Neticede ise karaciğer iflâsı ve ölüm...

Gözlere Tesiri: Uyuşturucu maddenin gözlere tesiri büyüktür. Şaşılık, ışığa ve mesafeye mutâbakatsızlık, gece körlüğü, göz bebeğinin daralması ve genişlemesi, göz adale felci, uyuşturucu maddenin beklenen ve her zaman görülen tesir e tezâhürleridir.

Solunum Sistemine Tesiri: Uyuşturucu madde kullananlarda nefes darlığı, öksürük ve boğulma hissi görülür. Akciğer ve kalp harabiyetleri olağandır.

Kan Üzerindeki Tesiri: Uyuşturucu madde kullananlarda kansızlık, kan zehirlenmeleri, kan hücrelerinde şekil ve adet bakımından değişiklikler olur.

Deri Hastalıkları: Uyuşturucu madde kullananlarda deri üzerinde kızartılar, kabarcıklar, sivilceler, yaralar, siyah renkli noktalar, sertleşmeler meydana gelir.

Asabî ve Rûhî Hastalıklar: Uyuşturucu maddelerin sinir ,akıl ve rûhî sistemler üzerindeki tahribatı, diğer organlara yaptığı tahribatın çok üzerindedir. Delilik, erken bunama, şuur kaybı uykusuzluk, felçler, zekâ ve hafıza geriliği, hezeyanlar, rûhî tearrüşler, illusyon hallusinasyonlar ve çeşitli akıl hastalıkları uyuşturucu madde kullananların tabiî âkıbetidir.

 

 

UYUŞTURUCU KULLANANLARIN BELİRLENMESİ

 

Uyuşturucu kullananları kendilerinde husûle gelen bazı belirtilerle tanımak mümkün olabilir.

Kişinin ilaçları saklamaya veya gizlemeye çalışması
Cilt üzerinde dövmeye benzeyen mor ve siyah iğne yerlerinin olması
Damarlar üzerinde veya damarların satha yaklaştığı yerlerde su toplamasını andıran iltihapların varlığı
Uyuşukluk, uykulu olma veya kendinden geçme (başın öne düşmesi) bilhassa aynı zamanda kaşıntı varmış gibi vücudu kaşıma eğilimi. Bu, bazen uyuşturucu madde veya onların sentetik maddelerinin dozunun fazla kaçırılmış olduğuna işaret eder.
Tamamen tecrit edildiği veya gözaltında tutulduğu taktirde müptelâ olduğu ilacı alamamaktan dolayı bazı yoksunluk belirtileri göstermesi
Gözbebeklerinin eb’adının büyük ölçüde değişmesi
Kişinin oturup gözlerini boşluğa dikmesi
Ateşe tutmak için sapı arkaya bükülmüş çay kaşığı veya tel saplı metal bir şişe kapağı, şırınga gibi uyuşturucu kullanımında kullanılan aletlerin bulunması
Uyuşturucu kullananların lisanı olan özel argonun bilinmesi
Kişinin belirli zamanlarda (genellikle 4-5 saatte bir) ortadan kaybolma eğilimi içinde bulunması (uyuşturucuyu kullanabilmesi için)
Kişinin kazancı ile diğer ihtiyaçları dışındaki harcamaları arasında dengesizliklerin olması
Önceden güvenilir olan bir kişinin cinayet, gasp, beyaz kadın ticareti, hırsızlık, zimmetine para geçirmek, kalpazanlık, dolandırıcılık, fahişelik vb. gibi suçlara yönelmesi (uyuşturucu ihtiyacını karşılayabilmek için)
Uyuşturucu bağımlıları sinirlidirler. Enjekte zamanı yaklaştığında, gözlerinin sulanması, burunlarının akması, kaşıntı ve esnemelerin olması, gözbebeklerinin büyümesi gibi ilk belirtileri görülür.

Bugün 34 ziyaretçi (161 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol